BİSİKLET - BİCYCLE - FAHRRAD - VELO

BİSİKLET - BİCYCLE - FAHRRAD - VELO ------------------------GEZİ YAZILARI

4 Eylül 2011 Pazar

KOPENHAG'TA BİSİKLET GEZİSİ (Eylül 2011)

Avrupa'da bisiklet şehri diye anılan şehirlerden birisi de Kopenhag'tır. 1 milyon 200 bin civarında nüfusu olan Danimarka'nın başkenti Kopenhag, engebesiz yapısıyla bisiklet kullanmaya oldukça elverişli bir şehir. zaten belki de yüzyıldan beri Kopenhag bisiklet şehri olarak anılıyor. Burada yaşayan insanların % 50'si işine gidip gelirken bisikleti kullanıyorlar. hava yağmurlu ya da karlı olsun her şartta Kopenhag'lılar bisikletten vazgeçmiyorlar. Bisiklet yollarının her ne kadar çoğu son 30 yıl da yapılsa bile ilk bisiklet yolu 1910 yılında yapılmış.


           Karlı havada bisikletle ulaşım sağlayan Kopenhaglılar

Günümüzde Kopenhag'da bisiklet kullanımı daha da arttırılmak istenmekte, burada yaşayanların  % 75'nin bisikletle ulaşım sağlaması için çalışmalar yapılmaktadır.
Kopenhag'a İsveç'in başkenti Stockholm'den bindiğimiz tren ile Malmö üzerinden geldik ve şehre iner inmez şehir hayatında bisikletin ne kadar önemli olduğunu gözlerimizle gördük. Kopenhag'ı anlamak için şehrin bisikletle gezilmesi gerektiğini düşünerek arkadaşım Deniz'le birer bisiklet temin ettik ve şehri gezmeye başladık. Kopenhag'ta belediyenin sokaklara koyduğu bisikletlerin kilidine 20 kron takıyor, şehri istediğiniz kadar dolaşıyor, sonra bıraktığınız yerde paranızı tekrar geri alıyorsunuz. Ulaşım sistemi bisiklet temelli olduğu için bisikletle her yere kolayca ulaşabiliyorsunuz. Ulaşım masrafınız da neredeyse hiç olmuyor. 
Biz de bu şekilde temin ettiğimiz bisikletlerle gezmeye başladık.


               Kopenhag'ı bisikletle gezmeye başlıyoruz. 








        Oldukça yaygın bisiklet yollarıyla bisiklet şehri Kopenhag

       Gezerken şehrin parkını görüyoruz ve orada güzel zaman geçiriyoruz.


          Küçük Deniz kızı heykeli


Danimarkalı yazar Andersen'in masalından ilham alınarak inşa edilen 'Deniz Kızı' heykeli Kopenhag'ın önemli sembollerinden ve Kopenhag'a giden turistlerin mutlaka görmeye gittiği heykel

HANS CHRİSTİAN ANDERSEN:
Eserleri, birçok dile çevrilen yazardır. Eserleri arasında: 
Kibritçi Kız, Çirkin Ördek Yavrusu, Kurşun Asker, Kırmızı Ayakkabılar, İmparatorun Yeni Elbisesi,  gibi toplamda, 174 hikaye bulunmaktadır. Yaşamı boyunca, çocukların dünyası için beğenilen hikayeler üretmiştir. Onun şiir ve hikayeleri, 150’den fazla dile tercüme edilmiştir.




Monarşi ile yönetilen Danimarka'da başkent Kopenhag'ta Kral'ın geleneksel muhafız askerleri



Nyhavn, Kopenhag'ın sembolü haline gelmiş bir yer. NYHAVN  kanal, şehri denizle birleştirmek için 1673 yılında yapılmış. Kanalın her iki tarafında kafeler, barlar, restoranlar var. Ayrıca tekne turlarının da başlangıç yeri. Kanal boyunca bitişik sıralanmış, rengarenk geleneksel evler sembol haline gelmiş. Danimarkalı yazar Andersen'in yaşadığı ve masallarını yazdığı evi de burada günümüzde müze olarak kullanılmakta. burada turistlerin en keyif aldığı şeylerden birisi Limana karşı birşeyler yiyip içmek.


Kopenhag’da gezilip görülecek birçok yer var. Mutlaka gidilmesi gereken yerler, Kraliyet Sarayı, Opera Sarayı, Modern Sanatlar Müzesi, Parlamento ve Tivoli. yine Trafiğe kapalı ,ünlü alışveriş caddesiStroget ; etrafı mağazalarla donanmış oldukça uzun bir yaya yolu.



NYHAVN'da kanala karşı kafelerde oturan turistler







        Kopenhag'ta sık görülen bir sahne de annelerin çocuklarını bisikletle taşıması

      Günlerden pazardı ve çok büyük bir bisikletli grupla karşılaştık.

29 Ağustos 2011 Pazartesi

BELÇİKA - BRUGGE



BİSİKLETLE  BRUGGE - ÇİKOLATA, KANALLAR ŞEHRİ

Arkadaşım Deniz’le İnterrail gezisine çıkacağımız zaman tavsiyelerde bulunanlar Brugge’a mutlaka gitmemiz gerektiğini söyleyince güzergahımıza Brugge’da koymuş olduk.
Brugge’a gitmek için Brüksel Midi tren istasyonundan kalkan Brugge trenine bindik. 1 saatlik rahat bir yolculuktan sonra Brugge’a vardık. Tren istasyonundan çıkınca hemen istasyonun yanında bulunan bisiklet kiralama dükkanına giderek 5 saati 9 € dan birer bisiklet kiraladık. Aslında Brugge küçük bir şehir olduğu için yürüyerek de gezilebilir fakat biz bisikletle gezmeyi tercih ettik.


  Brugge tren istasyonu

Brugge, Belçika’nın Flanders bölgesinin başkenti olup 117 bin nüfusa sahip bir şehir. Herkesin gezdiği 4,5 kilometre karelik tarihi bölge de yaklaşık 20 bin kişi yaşıyor. Brugge, köprüler anlamına geliyor. Kuzeyin Venediği olarak adlandırılan şehirde gerçekten birçok kanal ve köprüler mevcut. 2000 yılında UNESCO tarafından dünya miras listesine alınan Brugge, 2002 yılında da Avrupa kültür başkenti olmuş. 2. Dünya Savaşı sırasında da herhangi bir yıkıma ve bombalanmaya maruz kalmadığından dolayı şehir dün nasılsa bugünde hala aynı. 
Bisikletlerimize binerek istasyondan şehir merkezine doğru hareket ettik. Bisiklet yolundan giderken sakin ve yeşilin çok olduğu yerlerden geçerken evlerin genelde az katlı olması dikkatimizi çekti. Bu şekilde 10 dakika kadar gittikten sonra kendimizi birden adeta ortaçağda bulduk diyeceğimiz muhteşem bir meydana geldik. Burası Markt meydanıydı. Markt Meydanı 13. yüzyılda oluşmuş. Burası adeta ortaçağdan kalma bir masal diyarıydı. Bir şehir bu kadar mı güzel olur. Adeta her yer çikolata ve bisküvi kokuyor. Sağlı sollu dizilmiş çikolata dükkanlarından gelen kokular ayrı bir güzellik katıyor.

    Markt Meydanı



   Markt Meydanı

Markt meydanı, (De Grote Markt) ortaçağdan beri hemen yan tarafta bulunan Burg Meydanı ile birlikte şehrin en önemli meydanı. Bu meydan herkesin toplandığı, yemek yediği, bir şeyler içtiği, gösterilerin olduğu bir meydan. Geçen yüzyıllarda ticari faaliyetlerin merkezi bu meydanmış. Tarihi dokusu korunan meydan 1997 yılından beri araç trafiğine kapatılmış. Günümüzde sadece turistik amaçlı faytonlar bulunuyor.
Meydanda ki en göze batan bina Belfry kulesi (Belfort). Brugge’un simgesi olan kule, 84 metre yüksekliğinde olup 1240 yılında inşa edilmiş. Eskiden gözetleme kulesi olarak kullanılan kule günümüzde turistlerin 8 € ödeyerek muhteşem bir Brugge manzarası izleme şansını yakaladıkları bir yer.

                     Belfry kulesi (Belfort)

Bizde kuleye çıkmaya karar verdik. 366 basamaktan sonra tepeye varılıyor. Fakat çıktıkça merdivenler daralıyor ve yürümek zorlaşıyor. Kuleye çıktığımızda gördüğümüz Brugge manzarası gerçekten harika. Kule’de ayrıca büyük bir çan var.


  Belfry kulesinden Markt Meydanı



 Belfry kulesinden Burg Meydanı


Meydandaki diğer bir bina’da Bölgesel Mahkeme (Provincial Court) binası. Binanın orjinali yangında yanınca aslına uygun olarak 1887 yılında tekrar yapılmış. Bina dokuya uygun yapıldığı için diğerlerinden ayırt edilemiyor.

  Bölgesel Mahkeme (Provincial Court) binası. 

Meydanın tam ortasında bulunan heykeller ise 1302 yılında Fransızlarla yapılan savaşta kahramanlık gösteren Flaman komutanlar Jan Breydel ve Pieter de Coninck’e ait.
Bölgesel Mahkeme binasının tam karşısındaki binalar belki de meydanın en eski binaları. Bouchoute House, 15. yüzyıldan kalma. Hemen yanında yer alan Craenenburg Cafe'nin bulunduğu binada da, şehrin soyluları, 1488 yılında Avusturya Arşidük'ü Maximillian'ı rehin almışlar.
Meydanda bir yere oturup uzun uzun binaları ve meydanın dokusunu inceledikten sonra Breidel caddesinden geçerek Burg Meydanına çıktık. Burg Meydanı biraz küçük olmasına rağmen son derece etkileyici bir meydan.
Gösterişli bir bina olan Belediye Sarayı (Stadhuis) bu meydanda bulunuyor. Küçük kuleleriyle masallar ülkesindeki şatoları andırıyor. 1376 yılında inşa edilmiş.  Belediye Sarayının sol tarafında, şehir arşivlerinin bulunduğu, Brugge Müzesi (Brugse Vrije) yer alıyor.

  Belediye Sarayı (Stadhuis) 

Sarayın hemen sağ köşesinde, üzerinde altın sarısı figürleri ile etkileyici görünen bir başka yapı ise Holy Blood Bazilikası. Eğer Brugge'de tek bir kilise gezmeye vaktiniz varsa o kilisenin burası olması gerekir diyenler varmış. 12. yüzyılda inşa edilen kilisenin en önemli özelliği Hz. İsa'nın kanının bulunduğuna inanılan camdan bir kutsal emanete ev sahipliği yapması. Bu kap hiç açılmamış ama böyle olduğuna inanılıyor. Her Cuma günü halkın ziyaretine açılıyor.

   Burg Meydanında Kafeler ve arka köşede Holy Blood Bazilikası

Belediye Sarayı’nın hemen yanındaki binanın altında bulunan Blinde-Ezelstraat’tan geçerek minik bir köprüye çıktık. Kanal üzerinde bulunan bu köprüden etrafa bakınca burasının oldukça hareketli bir yer olduğunu gördüm. Her tarafta turistler, kanal turu yapmak için bekleyen tekneler…

  Brugge'da kanallar


    Brugge'da bir kanal


    Kanalda Tekne Turu yapan turistler



  Brugge'da bir köprü

Brugge’u gezmek ve keşfetmek için Burg Meydanından ayrılıyoruz. Bisikletlerimize binerek Markt meydanı ile Burg meydanını birbirine bağlayan Breidelstraattan fakat Markt meydanının tam ters istikametine doğru yola çıktık. Az ileride tekrar kanallarla karşılaştık. Dar sokaklardan geçerek tarihi Brugge şehrinin (Old Town) kapısına kadar geldik. Buradan kanal boyunca yola devam ederken yolun bizi nereye götürdüğünü bilmeden etrafımızdaki güzelliklerin tadını çıkarıyorduk. 


   Deniz'le beraber kanal kenarında

Yola devam edince bir süre sonra karşımıza yel değirmenleri çıktı.  Yemyeşil parkın içinde bulunan yel değirmenleri gerçekten çok hoş görünüyordu. Burada biraz çimlerde oturup çantamızdaki içeceklerimizi içtik. Daha sonra değirmenlerin fotoğraflarını çektik ve tekrar bisikletlerimize binerek yola çıktık. Kanallar ve etrafında bulunan az katlı kırmızı tuğlalı evler müthiş bir kompozisyon oluşturuyordu.


    Brugge'da bir kanal

Brugge sokaklarında zaman algısını kaybettiğimiz keyifli yolculuğumuz devam ederken nerede olduğumuzu bilmediğimizden merkezden çok uzaklaşmış olduğumuzu düşünmüştük ki yolun bizi Burg meydanının çok yakınına getirdiğini fark ettik.

  Yel Değirmenleri


  Bisikletle kanal boyunca gezerken


    Bisikletle Brugge sokaklarında gezerken

Saate baktığımızda iki saatin geçmiş olduğunu hayretle gördük. Zamanın nasıl geçtiğini hiç anlamamıştık. Zamanımızın daraldığını görünce tekrar Markt meydanına doğru yola çıktık. Meydanda biraz daha zaman geçirmek ve adeta bu büyünün içinde kaybolmak istiyorduk. Meydana varınca bir Kafeye oturduk ve kahvelerimizi yudumlarken etrafı seyretmeye daldık. Meydanda keman çalan bir çocuk, diğer tarafta yine meydanda heykelin hemen yanında bisikletli bir grup yere oturmuş sohbet ediyorlar.

   Markt Meydanında keman çalan bir çocuk


 Markt Meydanı


  Markt Meydanı ve Bölgesel Mahkeme

Bir saat kadar oturduktan sonra artık gitme vaktimiz geldiği için istemeyerekte olsa kalktık ve bisikletlerimize binerek istasyonun yolunu tuttuk. Bisikletleri teslim edip tren istasyonundan tekrar Brüksel’e dönerken kalbimiz Brugge’da kalmış, çikolata kokan bir masaldan yeni uyanmıştık sanki.




23 Ağustos 2011 Salı

İSVİÇRE - BERN

BİSİKLETLE BERN 

Bern’e arkadaşım Deniz’le beraber Luzern’de başlayan ve 1 saat süren bir tren yolculuğu ile geldik. Bern dahaTren şehre girerken bizi büyülemeyi başardı.
 Yaklaşık 130 bin nüfusuyla Bern, İsviçre'nin dördüncü büyük şehri ve İsviçre’nin başkenti, ayrıca Bern kantonunun başkentidir.  Almanca konuşulan Bern, 1191'de "Berchthold V. von Zähringen" tarafından kurulmuştur. Şehrin kurulma hikayesine göre kurduğu şehrin adını ilk avladığı hayvanın adını vermeyi karar vermişti. Bu hayvan bir ayı olmuştu ve ayının Almanca ismi olan "bär"'dan (okunuşu:Beer) şehrin ismi "Bern" olmuştu. O yüzden şehrin simgesi  “ayı” dır ve şehrin armasında bunu görebilirsiniz. Şehrin çoğu yerinde ayı ile ilgili resim ya da figür görülebilir. Hediyelik eşyaların pek çoğunda da bu simgeyi kullanmışlar.

   Bern ve Aare Nehri (Fotoğraf alıntıdır.)

Zahringen kurduğu şehir için çok korunaklı olanAare Nehri'nin U şeklinde yaptığı kavisinin içini seçmişti.
Tren istasyonundan çıkınca tarihi dokusunu korumuş diğer taraftan modern yüzü de olan, sıcak atmosferiyle içimizi ısıtan bir şehir karşıladı bizi.
İstasyonun hemen önünde büyük bir meydan var. (Bahnhofplatz) güzel ve hareketli bir cadde olan Neuengasse’den geçerek Bärenplatz’a ulaştık. Burası uzunlamasına dikdörtgen şeklinde bir meydandı ve İsviçre Federal Meclisi Binası’nın (Bundeshaus)önündeki hükümet meydanı da (Bundesplatz) bu meydanın devamı şeklindeydi. Biz gittiğimizde bir sürü standın açık olduğu meydan bir Pazar yeri görünümündeydi.                             
Deniz’le beraber Bärenplatz’da bisiklet kiraladıktan sonra şehri keşfetmeye hazırdık.
Bisikletlerimizle beraber ilk olarak İsviçre Federal Sarayı’na doğru pedal çevirmeye başladık. 1902 yılında yapımı tamamlanan Bundeshaus Bern’in en gösterişli binalarından birisi. Önünde fıskiyeleriyle Bern’in sembolü olan bu binanın önünden geçerek sol tarafındaki Bundesstrasse Caddesinden geçerek yola devam ediyoruz.

  İsviçre Federal Meclis Binası- Bundeshaus

 Bu cadde bizi Aare nehri üzerinden geçen köprüye çıkarıyor. (Kirchenfeldbrücke) köprüyü geçer geçmez karşımıza bir meydan çıkıyor. (Helvetiaplatz). Bu meydanda ilginç binasıyla Bern Tarih Müzesi (Bernische Historische Museum) bulunuyor. Aynı zamanda Einstein Müzesi’de burada bulunuyor. Ünlü fizikçi Albert Einstein 1903-1905 arasında 2 yıl Bern’de yaşamış.

  Bern Tarih Müzesi

Bisikletle yola devam ediyoruz. Bern, başkent olmasına rağmen küçük ve sakin bir şehir. Her taraf yemyeşil. Evler genelde az katlı, balkonlarda, pencerelerde ve sokaklarda  çiçekler şehre ayrı bir güzellik katıyor. Yollar düzenli her yere bisiklet yollarından gitmek mümkün.
Bern de ne tarafa giderseniz gidin yolunuz bir şekilde Aare nehrine çıkıyor. Aare nehri İsviçre’nin en uzun nehri olup Ren Nehri’ne dökülüyor. Bern’de bir U çizip yoluna devam ediyor. Aare nehri renk olarak harika bir renk tonuna sahip. Aare Nehri’nin Bernlilerin hayatında önemli bir yer tuttuğu her yer de belli oluyor.

   Aare Nehri ve Nydegg köprüsü

  Nehir kıyısına inerken

Bisikletlerimizle Bern’in arka mahallelerinde bir süre dolaştıktan sonra tekrar Aare nehri karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki Köprünün (Nydeggbrücke)  hemen yanında Barengraben adı verilen ayıların doğal ortamda yaşadığı bir yer var. Burası turistlerin oldukça ilgisini çeken bir yer. 

Hemen yanı başında Oldukça güçlü akan Nehire serinlemek için kendini atan Bernliler akıntıyla beraber sürüklenerek nehrin tadını çıkarıyorlar. Diğer taraftan nehrin kıyısında oturan gençlerden bazıları ayaklarını suya sokarken bazıları da bir şeyler içerek sohbet ediyorlar.  Ben de nehre girmek istiyorum ayaklarımı sokuyorum.



    Aare Nehri



  Aare nehrinde yüzenler



Aare nehrinde rafting yapanlar


  Aare nehri ve Münster

Nydegg köprüsü üzerinden hemen alt tarafta bulunan ve bulunduğumuz köprüye göre oldukça alçakta bulunan Untertor köprüsüne doğru bakınca inanılmaz bir manzara karşımıza çıkıyor. 

  Aare Nehri

  Nydegg Köprüsünden Aare Nehri ve tarihi Untertor köprüsü


  Bern sokaklarında çiçekler

Bir süre bu manzaranın tadını çıkarıp bol bol fotoğraf çektikten sonra Nydegg köprüsünden şehrin en önemli caddesine doğru çıkıyoruz. Gerechtigkeitgasse ve bu caddenin devamı olan Krammgasse ve Markgasse her tarafta rengarenk çiçeklerin ve  şirin binaların bulunduğu, İsviçre ve Bern bayraklarının asılı olduğu hediyelik eşya dükkanlarının ve caddenin ortasında çeşmelerin olduğu kesme taşlarla döşenmiş caddeler. 

   Gerechtigkeitgasse



    Krammgasse ve arkada Zytglogge saat kulesi



     Deniz ile beraber Krammgasse hatırası


  Bern caddeleri

Caddeden devam ediyoruz.Markgasse başlarken Buradaki meşhur saat kulesi Zytglogge karşımıza çıkıyor. Bu saat kulesi yaklaşık 500 yıllık olup, bu kule hem saatin kaç olduğunu gösteriyor, hem de haftanın günlerini, ayları, burçları ve ayın hallerini de izlemenize olanak tanıyor.
Bern şehir merkezinde tam 11 tane süs çeşmesi bulunmakta. Bunların birçoğu Marktgasse üzerinde olup bu çeşmelerin hepsinden su içilebilmekte.

   Bern'de caddelerde çeşmeler

Her anından büyük keyif aldığımız bisiklet turumuz sonuna yaklaşmaya başlıyor. Şehir merkezine ulaştığımızı anlayınca önce bisikletlerimizi teslim etmeye gidiyoruz. Oradan da Tren İstasyonunun yolunu tutuyoruz.

  Turumuz sona ererken Selfie

Bern’de geçirdiğimiz harika bir günün ardından tatlı hatıralarla Bern’den ayrılıyoruz.