BİSİKLET - BİCYCLE - FAHRRAD - VELO

BİSİKLET - BİCYCLE - FAHRRAD - VELO ------------------------GEZİ YAZILARI

24 Mayıs 2015 Pazar

KURTKÖY - CADDEBOSTAN - KURTKÖY (60 KM )

"Daha Yeşil Bir Dünyaya Pedal çeviriyoruz"


Teknolojinin nimetlerinden olan motorlu araçlar, özellikle otomobil  sayısı, ülkemizde hızlı bir şekilde artmakta. Bir taraftan hayatı kolaylaştırırken diğer taraftan petrol ve ürünlerinin çevreye yaydığı zararlı gazlarla Dünyamızda kalıcı zararlar oluşturmaktadırlar.
Gelişmiş ülkelerde, bir taraftan çevre dostu elektrikli araçlar yaygınlaşırken diğer taraftan da bisiklet kullanımı yaygınlaştırılmaya çalışılmakta. 
Tam bir çevre dostu olan bisiklet, sıfır karbon salınımı, petrol ve türevleri yerine tamamen insan enerjisi ile yol alan bir ulaşım aracı. Çevre dostu olmasının yanında ekonomik olması, özellikle obozitenin yaygın olduğu günümüzde sağlıklı nesiller yetişmesi için önemli bir araç durumunda. 
Faydaları saymakla bitirilemeyen  Bisiklet'in çevre dostu olmasına vurgu yapmak için TEMA Vakfı ve  Bisikletliler Derneği'nin ortaklaşa düzenlediği Kartal Belediyesi ve Kadıköy Belediyesi'nin de desteklediği "Daha Yeşil Bir Dünyaya Pedal çeviriyoruz" sloganı ile Karbon salınımına karşı farkındalık oluşturmak için düzenlenen Bisiklet Turu, Kartal'da başlayacak ve Caddebostan Sahilinde tamamlanacaktı.



bu organizasyona katılmak için Kurtköy'den yola çıktım ve Ankara Caddesini takip ederek Pendik sahile indim. Pendik Sahilden Bisiklet Yolunu kullanarak Kartal'a ulaştım. 
Organizasyonun başladığı yere ulaştığımda Bisiklet tutkunları gelmeye başlamışlardı. 


          Tura Hazırız.

             Hazırlıklar Devam Ediyor.


       Tur Başlıyor


      Kartal Meydandan Sahil yoluna çıkıyoruz.



   Sahil Yolunda konvoy yola ikili olarak devam ediyor.


    Bisikletle giderken Selfie


     Bağdat Caddesinde.

Sahil yolundan Bostancı'ya kadar devam ettikten sonran Bostancı'da Bağdat Caddesine girdik. Bağdat Caddesinden sağ şeritte Polis nezaretinde Plaj yolu sokaktan girerek Çetin Emeç Bulvarı'na (Sahil Yolu)bağlandık ve Caddebostan Migros'un oradan sahile çıkarak turu tamamladık. 


    Caddebostan Sahilde Tur bitimi


    Tur Sonu Caddebostan Sahil

Güzel keyifli bir tur olmuştu. sahilde çimlerin üzerinde biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıkmanın vakti geldi. 
dönüş yolunda sahildeki Bisiklet yolunu takip ederek Pendik'e kadar geldim. oradan Pendik merkez ve Kaynarca üzerinden Marmara Araştırma Hastanesi'ne oradan da Ankara Caddesine Bağlanarak Kurtköy'e geldiğimde bisikletle yaklaşık 60 km. sona ermişti.



   Caddebostan'dan Kurtköy'e dönüş (29 km)

11 Ağustos 2014 Pazartesi


     BİSİKLETLE EGE TURU-1 (ASSOS-ÇEŞME-410 KM )



Yıllardır Ege sahillerini karış karış gezme hayali dost sohbetlerinde konu açıldığı zamanlar konuşulurdu. 2014 yılının Şubat ayında yine böyle bir sohbet sırasında Assos’dan başlayarak bir bisiklet turu yapmayı kararlaştırdık. Tura üç kişi çıkacaktık. Ben, Hakan ve Murat ağabeyim. Yaz tatiline kadar gerekli araştırmaları yaptık ve güzergahımızı belirledik. Bir yandan da eksiklerimizi tamamladık.


   410 KM BİSİKLET SÜRDÜĞÜMÜZ TURUMUZ

1.GÜN : ASSOS - AKÇAY - (60 KİLOMETRE)
Turumuz Assos’dan başlayacaktı. Turumuzun başladığı sabah 07.00’da kalktık. Hazır olan eşyalarımızı bisikletlerimize yükledikten sonra biraz Behramkale köyünü gezdik. ardından yola çıktık.



                                    1. Gün





       Kadırga Koyu



      Zeytin ağaçlarının arasında yol alırken



     Yollarda satıcılar ve su içmek için mola verdiğimiz çeşme


       Küçükkuyu


    Altınoluk

2.GÜN : AKÇAY – AYVALIK –(70 KİLOMETRE)

 Sabah 06.00’da kalktık. Hazır olan eşyalarımızı bisikletlerimize yükledikten sonra kahvaltımızı yaparak yola çıktık. 

                                                         2. Gün

İkizçay mahallesini geçerek Dalyan mahallesi üzerinden Burhaniye’ye doğru hafif tempoda devam ettik. Burhaniye’de anayola çıktık ve hızımızı da arttırdık. Yola çıkalı yaklaşık 20 kilometre olmuştu ki Murat abimin bisikletinin lastiği patladı. Yanımıza aldığımız yedek lastikle kısa sürede değiştirerek yolumuza devam ettik.  4-5 kilometre gitmiştik ki Murat abimin bisikletinin arka tekerlek aksı kırıldı. Aksiliklerle başlayan turumuzda moralimizi bozmamaya çalışıyorduk. 

                                         Bisikleti tamir etmeye çalışırken

Karaağaç kasabası 500 metre ilerde olduğu için bisiklet tamircisi buluruz umuduyla bisikletlerimizi elimize alarak yürüdük. Fakat sonra öğrendik ki Karaağaçta bisiklet tamircisi yoktu. Dört kilometre ilerideki yerleşim yeri olan Gömeç’e gitmemiz gerekiyordu. Hep beraber yürüyerek gidersek çok zaman kaybedeceğimiz için arka tekerleği çıkardık. Ben bu tekerleği alarak bisikletle hızlı bir şekilde Gömeç’e doğru yola çıktım. Gömeç’e vardığımda bir bisiklet tamircisi bularak aksı tamir ettirdim ve hızla geri döndüm. Murat  Ağabey ve Hakan da  yavaş yavaş yola devam ettiklerinden kısa sürede yanlarına ulaştım. Tekerleği yerine taktık ve tekrar yola çıktık. Ayvalık’a hava ısınmadan varmayı planlamıştık ama bir buçuk saat kadar zaman kaybettiğimiz için güneş etkisini göstermeye başladı. 

                           Zeytin ağaçları ve Ayvalığa doğru ilerliyoruz

Ayvalık’a ulaşmamız için daha 10-15 kilometre kadar yolumuz vardı.  40 dakikalık bir yolculuktan sonra Ayvalık’a vardık. 

                          ve sonunda Ayvalıktayız.

Kuzenim Sabriye ve ailesi Ayvalık’ta yazlıkta oldukları için onların yanına uğradık. Sabriye ve Samilerde yaklaşık iki saat kaldık. Bir yandan sohbet ederken diğer taraftan dinlendik. Tekrar yola çıktığımızda saat üç olmuştu. Hedefimiz Cunda adası idi.   

             Ayvalıkta Sami ve Sabriye ailesini ziyaretimiz.

Yaklaşık bir saatlik bir yolculuktan sonra Cunda adasında iskeleye vardık. Saat 16:00 olmuştu. Hava sıcak olduğu için terlemiştik. Cunda’da biraz dinlenip su içtikten sonra hediyelik eşya dükkanlarını gezdik.

                                      Cunda Adası



              Cunda adasında su molası



                                                       Cunda Adası



                          Cunda adası

Sahilde balık restoranlar masalarını sokaklara sermiş müşteri bekliyorlardı.   Cunda’da bir buçuk saat kaldıktan sonra Ayvalık’a döndük. Gelirken karadan bisikletlerle gelmiştik. Dönüşü tekneyle yapmaya karar verdik.20 dakikalık bir yolculuktan sonra Ayvalık’a vardık.


AYVALIK
Balıkesir’e bağlı Ege Denizi kıyısında bulunan ilçe. 64 bin nüfusu bulunan ilçe yazları turizm sayesinde nüfusu bir hayli artmaktadır. Gezilecek ve görülecek başlıca yerler: Şeytan Sofrası, Cunda Adası, Ayvalık Taksiyarhis Kilisesi, Ayvalık Evleri, Sarımsaklı Plajları


Saat 17:30 olmuştu. Ayvalık’ta fazla zaman geçirmeden kent merkezine 6 km mesafede bulunan Sarımsaklı plajlarının olduğu Küçükköy beldesine doğru yola çıktık. Biraz gittikten sonra yolun hemen sağında muhteşem deniz manzaralı bir yeşil alan görünce durduk. Karnımız da acıkmıştı. Çantalarımızdaki yiyeceklerimizi çıkararak akşam yemeğini yedik. 

           Yol kıyısında yemek keyfi

Yemekten sonra tekrar yola çıkınca Murat abimin bisikletindeki arka aksta tekrar sorun çıktı. Sarımsaklıya varır varmaz bir bisikletçiye giderek bisikleti gösterdik.  Bisiklet tamiri konusunda uzman olduğu her halinden belli olan tamirci bisikleti 1 saatte tamir edeceğini söyleyince bisikletleri orada bırakarak Sarımsaklının meşhur plajlarına yüzmeye gittik.
Sarımsaklı plajları 12 kilometre uzunluğunda olup geniş ve ince kuma sahip. Deniz çok yavaş derinleşmekte. 1 saat denizde yüzdükten sonra bisikletlerimizi almaya gittik ve arızanın giderildiğini gördük. Sorunu gidermiştik ama havanın kararmasına yarım saat gibi bir zaman kalmıştı. Geceyi burada geçirmeye karar verdik.  Bu civardaki tek kamp yeri olan Çamlık kampına gittik. Çadır yeri ve buradaki imkanlardan yararlanmak için geceliği kişi başı 20 liraydı. Ücretlerimizi ödeyip girişimizi yaptıktan sonra çadırlarımızı kurduk. Gün boyu 70 kilometre bisiklet sürmüş bir de aksiliklerle uğraşmış ve oldukça yorulmuştuk. Ertesi gün yine gün erken başlayacak ve yorucu olacaktı. Kahvelerimizi içip yattık.

3. GÜN: AYVALIK – DİKİLİ – ÇANDARLI (70 KİLOMETRE)
Sabah 06:00’da kalktık. Çok iyi dinlendiğimiz söylenemezdi. Fakat programımızı aksatmamamız ve sıcak bastırmadan Dikili’ye varmamız gerekiyordu. Eşyalarımızı toparlayıp yola çıkmaya hazır hale gelmemiz bir saati buldu. Saat 07:00’de yola çıktık. 

                            3. Gün Güzergahımız

İlk durağımız 10 kilometre ilerideki Altınova. Altınova, Balıkesir ilinin Ayvalık ilçesine bağlı 10 bin nüfusu olan bir belde. Denizden biraz içeride bulunan Altınova’ya vardığımızda Ege Lokantasında çorba içtik. Biraz da dinlenmiş olarak yola devam ettik. Ayvalık –Dikili arası yol oldukça geniş ve güzel. Emniyet şeridi de geniş olduğu için zorlanmadan gittik. Dikili’ye yaklaştığımızda Balıkesir il sınırı sona ermiş İzmir il sınırı başlamıştı.



Dikili’ye vardığımızda saat 10:00 olmuştu.  İlk olarak bir market bularak içecek su ve meşrubat aldık. Ardından Cadde Pastanesinden aldığımız domatesli kaşarlı milföy böreklerini afiyetle yedik. Börekler gerçekten harikaydı. Ardından kumsala giderek kendimize uygun bir yer bakmaya başladık. Plajda ara ara bulunan çardaklardan bir tanesine matlarımızı serdik. Gece iyi dinlenemediğimiz için burada püfür püfür esen rüzgarda  bir buçuk saat kadar uyuduk. Bu uyku oldukça iyi gelmişti. Ardından denize girdik. İlk defa geldiğimiz Dikili’nin denizi gerçekten harikaydı.
 İzmir’in ilçesi olan Dikili çok şirin bir yer olup 33 bin nüfusa sahip. Küçük ve şirin çarşısı, geniş ve düzenli kumsalı, mavi bayraklı denizi ve plajlarında 50 metrede bir bulunan duşları özellikle dikkatimizi çeken şeyler oldu. Dinlenmiş, denize girmiş ve ilçeyi gezmiştik. Artık buradan ayrılma vakti gelmişti.  Saat 17:00 olmuş güneş etkisini kaybetmeye başlamıştı. Hedefimiz 20 kilometre ilerideki Çandarlı sahil kasabasıydı. 

        Dikili'den ayrılırken son bir bakış

Güzel duygularla Dikili’yi arkada bırakırken önümüzde aşmamız gereken bir yokuş vardı. Esentepe köyüne kadar bir taraftan yokuş diğer taraftan rüzgarın ters yönde esmesi ile oldukça yavaş ilerledik. Esentepe köyüne geldiğimizde oldukça yorulmuş olduğumuzdan biraz dinlendik. O sırada orada bulunan bir köylüyle sohbet ettik. Köy, kırk sene evvel kurulmuş ve yoğun olarak yörüklerden oluşuyormuş. 

         Dikili- Çandarlı arası

Tekrar yola koyulduğumuzda artık yokuşlar bitmiş düz yolda gidiyorduk; ama rüzgar yine aleyhimize esmeye devam ediyordu.  Demirtaş köyü sapağından geçerken, bir çeşme görüp durduk.  Çeşmenin yanında karpuz ve kavun satışı için bir tezgah birkaç da köylü vardı. Köylülerle sohbet ederken sonradan tanıştığımız Özay Bey, bize bir kavun ikram etti. Kavunu yerken sohbet ettiğimiz Özay Bey, İstanbul’da doğup büyümüş ve tekstil tasarımcılığı yapıyormuş. Fakat İstanbul’un karmaşasından uzaklaşmak ve doğal hayat yaşamak için bu köye yerleşmiş.  

    İkram edilen kavunu yedikten sonra çektirdiğimiz hatıra fotoğrafı

Tekrar yola çıktığımızda önümüzde 7-8 kilometre kadar yolumuz kalmıştı. Yolun büyük kısmı da yokuş aşağı olunca kısa süre sonra Çandarlı göründü. Çandarlı’ya vardığımızda saat 19:00 olmuştu.  
Çandarlı; yarımada üzerine kurulmuş bir kasaba.  İlk adı Pitane olan yerleşim, II. Murat’ın veziri Çandarlı Halil Paşa’nın buraya bir kale yaptırmasından sonra Çandarlı ismini almış.  Günümüzde İzmir’in Dikili ilçesine bağlı bir belde olan Çandarlının nüfusu 5 bindir. Yaz aylarında turizm sayesinde nüfusu artmaktadır.



    Yarımada şeklinde uzanan Çandarlı





                          Çandarlı Sahili ve Çandarlı Kalesi


Yarımadayı bisikletle kısa sürede gezdik. Plajın hemen arkasında kale vardı. Uzun kumsalı gerçekten çok güzeldi. Denize girmek istedik; fakat duş bulamayınca vazgeçtik. Havanın kararmasına da fazla vakit kalmamıştı. Önce yemek yemeye karar verdik. Şehir merkezinde gördüğümüz nezih bir lokantaya giderek yemek yedik.  Bu arada Çandarlı’da çadırımızı kurabileceğimiz bir kamp alanı olmadığını öğrendik. İzmir yolu çıkışında Dandik Kafe’nin yanında çadırımızı kurabileceğimizi söylediler. Yemekten sonra denilen yere geldiğimizde Dandik Kafe’nin sahibi  Raşit Bey kafenin yanında kalabileceğimizi söyledi ve bize elinden geldiğince yardımcı oldu. Çadırlarımızı kuracağımız yeri belirleyince Çandarlı’nın akşamını görmek ve biraz dolaşmak için gece daha hareketli olan kalenin de bulunduğu kuzeydeki sahile gittik. Sahil boyu son derece hareketliydi.  Çandarlı,  Kuzey Ege’de küçük, şirin, doğanın henüz bozulmadığı,  doğallığını koruyan, gecesiyle gündüzüyle bizim beğendiğimiz bir yer oldu. Biraz dolaştıktan sonra meşhur  Veli Usta dondurmacısından dondurma alıp yedik. Ardından saat gece yarısı 00:00’ı geçtiği için çadırlarımızı kuracağımız yere döndük. Ertesi gün bizi yine yorucu bir gün bekliyordu. Çadırlarımızı kurup uzun günün yorgunluğunu atmak için yattık.

       Çandarlı'da kamp yerimiz






4. GÜN: ÇANDARLI-İZMİR (95 KM)
Sabah uyandığımızda yeni macera dolu bir güne hazırdık. Gece bir ara havlayan köpekleri saymazsak iyi uyumuştuk ve geç yatmamıza rağmen dinlenmiştik. Çadırlarımızı toparlayıp, yola çıkmaya hazır hale geldiğimizde saat 07:30 olmuştu. 

                                                4. Gün Güzergahı

Yola çıktığımızda Çandarlı’dan Çanakkale –İzmir yol sapağına kadar yaklaşık 10 kilometre yol oldukça sakindi. Nadir geçen arabalar dışında yol bizimdi. 

               Çandarlı'dan Ali Ağa'ya giderken

Ana yola çıktığımızda ise emniyet şeridinin geniş olması bizim burada yol almamızı kolaylaştırıyordu. Tek sorun tersten esen rüzgardı. Bu sayede hızımız yavaşlıyordu. 10’ar dakikalık 2 mola vererek saat 10:00 da Ali Ağa’ya vardık. 



Şehir merkezinde bir pastaneden poğaça ve börek alarak kahvaltı yapmak için sahilde bulunan güzel bir parkta, çay bahçesine oturduk. Poğaçalarımızı çaylarla beraber yedik. Kahvaltımızı yaptıktan sonra parkta ağaçların altında çimlerin üzerine matlarımızı sererek uzandık. Bir saat kadar dinlendikten sonra tekrar yola çıkma vakti gelmişti. Burada bizim için sürpriz olan bir şey öğrendik. Ali Ağa’dan İzmir’e kadar metro hattı varmış. Metroyu kullanarak İzmir’e gidelim ve zaman kazanalım düşüncesiyle Metro istasyonuna gittik. İstasyona vardığımızda saat 14:00 olmuştu. İstasyonda tekrar bir sürprizle karşılaştık. Metroya gündüz saatlerinde  bisiklet alınmıyor akşam 20:00’den itibaren alınıyordu. Bunun üzerine tekrar bisikletlerimizle gitmeye karar verdik. Önümüzde İzmir’e kadar 55 kilometre vardı.
Tekrar yola çıktığımızda enerjimizi depolamış, zinde olarak pedal çevirmeye başlamıştık. Tek sorun sıcaktı. Yolumuz düzdü ve ortalama saatte 30 kilometre hızla Foça yol ayrımına kadar gittik. Kısa bir mola vererek su ihtiyacımızı karşıladık. Ardından tekrar yola çıktık. İyi bir tempo tutturmuştuk. Hava sıcak  olduğu için yarım saatte bir su molası verip tekrar yola devam ederek saat 17:00’de İzmir’in girişine geldik. 

   

Çiğli’yi geçerek Mavi Şehir’den sahil yoluna geçerek Bostanlı iskelesine geldik. Buradan vapura binerek Konak’a geçtik.

       Bostanlı İskelesi


          Vapurdan Alsancak ve İzmir Körfezi

Ali Ağa’dan Konak’a kadar çok keyif aldığımız bir yolculuk olmuştu ve sonunda Konak’a ulaşmıştık. Saat kulesinin önünde bir hatıra fotoğrafı çekindik. İzmir’in sembolü haline gelen saat kulesi, 2. Abdülhamid  tarafından 1901 yılında yaptırılmıştır. Üzerindeki saat ise devrin Alman İmparatoru 2. Wilhelm tarafından hediye edilmiştir.
Ege’nin incisi İzmir, her zamanki gibi güzelliği ve canlılığı ile insanları etkilemeye devam  ediyordu. 


Konaktan sahil bisiklet yolunu takip ederek Göztepe’ye doğru gitmeye başladık.  Akşam Şahinlerde misafir olacaktık. Hedefimiz Hatay. Bir süre sonra sahilden iç tarafa doğru bisiklet sürmeye başladık. İzmir’in bu bölgesi gerçekten yokuşun dik olduğu bir yer. Ben buraları İstanbul’daki Ortaköy’e benzetiyorum. Ve nihayet Hatay’a vardık. Şahin bizi karşıladı. Akşam Şahin’in misafiri olduk. Kendisi bizi çok iyi ağırladı. Yemek ardından çay ve sohbet derken günün sonu gelmiş ve oldukça yorulmuştuk. Uyumak lazım,deyip yattık.

5. GÜN: İZMİR - ÇEŞME (105 KM)
Sabah 06:00’da dinlenmiş olarak uyandık. Murat abim işi çıktığı için burada bizden ayrılıyordu. Yola artık Hakan’la beraber devam edecektik. Bizi misafir eden Şahin’e teşekkür ederek oradan ayrıldık. 

                  5. Gün Güzergahı

Bisikletlerimize binecektik ki bisikletimin lastiğinin patlamış olduğunu fark ettim. Hemen çantada bulunan yedek lastikle değiştirdik.  Ardından yolda kahvaltı yapmak için yiyecek bir şeyler alarak yola çıktık. Sahile indikten sonra İnciraltı’na kadar sahil bisiklet yolundan gittik. İzmir’de belediye hem sahil boyunca bisiklet yolu yapmış  hem de kiralanan şehir bisikleti uygulaması getirmiş. Bisiklet severleri mutlu eden bu gelişmeler bizi de tabi ki sevindirdi.
İnciraltı’ndan itibaren araç yolunun sağından yola devam ettik.  Balçova’yı geçtikten sonra Narlıdere’ye kadar yol bir ara daraldı.

            Narlıdere

Narlıdere, Ege Ordu Komutanlığı, Güney Deniz Saha Komutanlığı ve İstihkam Okulu’nun bulunduğu İzmir’in ilçesi. Narlıdere gerçekten çok güzel bir yerdi. Yola biraz daha devam edince Güzelbahçe’ye ulaştık. Ege Denizi kıyısındaki bu şirin kasabalar art arda dizilmişlerdi. Maltepe Askeri Lisesi de yine Güzelbahçe’de bulunuyordu.  Urla’ya az bir mesafe kalmıştı. Yarım saat daha gittikten sonra Urla’ya vardık. İzmir’den Urla’ya kadar yol gayet güzeldi. Hep düz yolda gelmiş yokuş iniş ve çıkışı olmamıştı. 



Urla’nın girişinden sağa doğru saparak ağaçlık bir yoldan yokuş inerek 8 km ilerideki  Çeşmealtı’na gitmeye karar verdik. Çeşmealtı’na varınca küçük şirin bir ege sahil kasabasıyla karşılaştık. 10-12  yaşlarındaki çocuklar rüzgar sörfü yapıyorlar, bu da denizde çok güzel rengarenk bir görüntü ortaya çıkarıyordu. Burada gördüğümüz bir markete girerek yiyecek bir şeyler aldık ve bir yere oturarak yedik. Çeşme’ye kadar  bir hayli yolumuz olduğu için fazla oyalanmadan tekrar yola çıktık. 

                                          Urla


                           Çeşmealtı

Tempolu bir şekilde giderek 20 dakika gibi bir zamanda 8 kilometreyi geri dönerek tekrar Çeşme yoluna çıktığımızda saat 12 olmuştu. Önümüzde 55 kilometre yol vardı ve hava oldukça sıcaktı.
Turumuzun en zor kısmının başladığının farkında değildik. Yanımızda birer küçük pet şişe suyumuz vardı. Haritada Uzunkuyu isimli bir yerleşim yeri vardı. Oraya en geç bir saat sonra varır oradan alırız diye düşündük. Urla’dan yola çıktıktan sonra bir süre düz yolda gittikten sonra rampa indik ama rüzgara karşı indiğimiz için adeta yokuş çıkar gibi pedal çevirdik. Karaburun sapağına gelmiştik ki yokuş başladı. Yaklaşık 7 kilometre süren bu yokuş oldukça dik olduğu için çok yavaş ilerliyorduk. Diğer taraftan güneş kendisini iyice hissettiriyordu. Yanımdaki termometreye baktığımda sıcaklık 53 dereceydi. Suyumuz da bitmiş olduğundan sıcakta iyice bunalmış olarak yokuşun sonunun gelmesini bekliyorduk. Diğer taraftan Urla’dan çıktığımızdan beri 20 kilometre boyunca alışveriş yapılacak hiçbir dükkan ya da benzin istasyonu da yoktu.  Nihayet  yokuş sona ermiş ve tam zirvede dinlenme tesisi vardı. Hemen çeşmenin yanına giderek başımızı çeşmenin altına soktuk.
Su ihtiyacımızı karşılamış ve biraz da dinlenmiştik. Tekrar yola çıktık. Bu seferde yokuş aşağı  gidiyorduk. İnişin bittiği yerde Uzunkuyu köyü vardı. İlk olarak yol kıyısında kavun ve karpuz satan köylü bayandan kavun aldık ve afiyetle yedik. Satıcı bayan bizi görünce “yola çıkmak için en sıcak günü seçmişsiniz” dedi. Bizi de özellikle sıcak yormuştu. Biraz daha dinlenmek istiyorduk. 1 kilometre ileride köyün küçük bir bakkalı vardı. Bakkalın olduğu yere gittik. Bakkalı işleten yaşlı amca bize oturmamız için birer sandalye verdi. Bakkaldan aldığımız içecekleri içtik ve bir saat kadar dinlendik.
Önümüzde 25 kilometre yolumuz vardı. Enerjimizi tekrar toplamış olarak yola çıkmaya karar verdik.
Yola çıkmak için bisikletlerimize bindiğimizde bisikletimin arka lastiğinin biraz indiğini fark ettim. Bir günde iki defa lastiğin patladığını görmek oldukça can sıkıcıydı. Lastiği şişirdik ve ilk benzin istasyonuna kadar gitmeye karar verdik. Yola çıktık. 3 kilometre ilerideki benzin istasyonuna vardığımızda tekerleğin çok az indiğini görünce Çeşme’ye kadar böyle gitmeye karar verdik. Benzin istasyonunda lastiği tekrar şişirdik ve yola çıktık. 

         Çeşme'ye doğru son bir gayret

Önümüzde bizi zorlayacak bir rampa olmadığı için hızlı yol alıyorduk. Bir saatlik bir yolculuktan sonra nihayet 17:30 gibi Çeşme’ye ulaştık.
Çeşme’ye varır varmaz ilk olarak Ilıca’ya giderek denize girdik. Denizde yüzerken günün bütün yorgunluğunu unuttuk. Ilıca incecik kumlu plajıyla ve turkuaz renkli denizi ile gerçekten çok güzel…

                       Çeşme - Ilıca



            Çeşme - Ilıca

1 saat kadar denizde yüzdükten sonra duşumuzu aldık. Bu sırada bisikletin lastiği iyice inmişti. Tamir edip akşam yaklaştığı için çadırlarımızı kuracağımız uygun bir yer aramaya başladık. Uygun bir yer bulduktan sonra akşam yemeğini yemek için Alaçatı’ya gitmeye karar verdik. 
Ilıca  Alaçatı arası bisikletle 15 dakikalık bir mesafe. Alaçatı’ya geldiğimizde son derece hareketli bir ortamla karşılaştık. Alaçatı; taş döşeli sokakları, elit mekanları ve begonvil  ile kuşatılmış küçük taş binaları ile çok şirin bir yer… Sokaklarında gezerken Ege kültürü ve havasını hissediyorsunuz. Hemen çarşının girişinde yel değirmenleri karşımıza çıktı. Zaten Alaçatı ile ilgili hediyelik eşyalarda yel değirmeni figürü ön plana çıkıyor.
Buranın kumrusu meşhur olduğu için kumru yemeye karar verdik. İzmir’e özgü olan kumru, sandviç şeklinde arasında sucuk, sosis, kaşar, domates ve çeşitli malzemeler bulunan bir yiyecek…
Günün yorgunluğuna rağmen Alaçatı’nın çarşısını görmekten memnun kalmıştık. Vakit bir hayli ilerlemiş gece 00:00’ı geçmişti. Artık yatma ve dinlenme vakti gelmişti. Geldiğimiz yoldan tekrar Ilıca’ya döndük ve çadırlarımızı kurarak yattık.
Sabah 09:00’da kalktığımızda dinlenmiş ve yeni güne hazırdık. Bugün turumuzun sonuna gelmiştik. Günü Çeşme’de geçirecek ve daha sonra geri dönecektik. Eşyalarımızı topladıktan sonra bir çay bahçesinde kahvaltımızı yaptık. Ardından Alaçatı’ya doğru hareket ettik. Sörf yapılan kumsala gidecektik. Yaklaşık 40 dakikalık bir yolculuktan sonra vardık. 

          Çeşme Alaçatı


         Çeşme- Alaçatı 


              Çeşme -Alaçatı çarşısı


              Çeşme -Alaçatı çarşısı

Sörf konusunda dünya çapında meşhur olan Alaçatı’da devamlı rüzgar olmasına rağmen su dalgalı değil. Sörf yapanları biraz izledikten sonra geri döndük.
Alaçatı çarşısına tekrar döndüğümüzde burada çok ilginç bir camiyle karşılaştık. Alaçatı Pazaryeri Camii…


ALAÇATI PAZARYERİ CAMİ
1874 yılında Yuhannis Halapas tarafından Ayios Konstantinos kilisesi olarak inşa edilen yapı Cumhuriyet'in kurulduğu yıllarda Atatürk tarafından camiye dönüştürüldü. Bakımsızlıktan harabeye dönen cami için Alaçatı Belediyesi 2009 yılı Eylül ayında restorasyon çalışması başlatmış, 2010 yılında ise ibadete açılmıştır.


Caminin ilginç olan özelliği ise; içerisine girildiğinde caminin sol duvarında kilise döneminden kalma freskler ve figürler var. Turistlerin gezmesi için kilise özelliği korunan duvar namaz saatlerinde bir perde ile kapatılıyor ve namaz kılınıyor. Yani Müslümanlar namaz kılarken, turistler caminin perde ile kapatılan kilise bölümünü ziyaret edebiliyor.  

           Alaçatı-Pazaryeri Cami


              Perde arkasında kilise kalıntıları

            Kiliseden kalma resimler
Alaçatı çarşısından birkaç hediyelik eşya aldıktan sonra geri dönüş vakti gelmişti. Turumuzun beşinci günündeydik. Çok keyif aldığımız, her günü farklı bir macera yaşadığımız ve güzel hatıralarla zihnimizde iz bırakan bir turun birinci etabı  böylece sona erdi. Gelecek yıl Ege turumuza kaldığımız yerden devam etme temennisiyle Çeşme’den ayrıldık.